- Haberler
- Güncel
- Yapay Zekâ Sanatçı Olabilir mi? Tartışma Yeniden Alevlendi: Makine Yaratıcılığı Nereye Gidiyor?
Yapay Zekâ Sanatçı Olabilir mi? Tartışma Yeniden Alevlendi: Makine Yaratıcılığı Nereye Gidiyor?
Yapay zekâ ile sanat üretimi bugün hem profesyonel sanatçılar hem de sıradan kullanıcılar tarafından yoğun ilgi görse de bu ilişkinin temelleri 1960'lı yıllara dayanıyor.
Sanat Kavramının Dönüşümü: Duchamp’tan Yapay Zekâya
Tüm bu teorik tartışmalar sanatçıların üretimine de yansıdı. Marcel Duchamp’ın 1917’de sıradan bir pisuarı “Çeşme” adlı yapıta dönüştürmesi, sanatın sınırlarını radikal biçimde değiştirdi.
Bu hamle, “Sanat nedir?” sorusunu yeniden gündeme getirirken, fikrin ve bağlamın fiziksel nesneden daha önemli olduğunu gösterdi.
Aradan geçen yıllarda bu kez yapay zekâ araştırmacıları aynı soruyu farklı bir perspektifle gündeme taşıdı. 2004’te Margaret Boden, makinelerin yaratıcı süreçlerdeki rolünü sorgulayarak “insan yaratıcılığı” kavramının teknolojik çağda nasıl tanımlanması gerektiğini tartışmaya açtı.
Benzer şekilde Harold Cohen, 1970’lerde geliştirdiği AARON adlı programla bilgisayarların kendi estetik kararlarını verebileceğini savundu. Cohen’e göre algoritmalar basit bir araç olmaktan çıkıp zihinsel süreçlere benzeyen bir özerklik kazanabilirdi.
Algoritmaların Yaratıcı Gücü: Müzik, Resim ve Yapay Öğrenme Çağı
1980’lerde David Cope’un EMI (Experiments in Musical Intelligence) adlı sistemi müzik eserlerini analiz ederek yeni besteler üretmeye başladı. Bu, yapay zekânın duygusal ve estetik derinlik taşıyan çalışmalar ortaya koyabileceğini gösteren ilk örneklerden biri olarak kabul edildi.
1990’larda Karl Sims’in algoritmik animasyon çalışmaları dijital sanatın sınırlarını genişletirken, 2010’lardan itibaren derin öğrenmenin devreye girmesi yepyeni bir dönemin kapısını araladı.
Bu dönemin en dikkat çekici projelerinden biri Bir Sonraki Rembrandt oldu. Projede, Rembrandt’ın eserleri milimetrik ayrıntılarla analiz edilerek onun stiline uygun ama tamamen özgün bir eser geliştirildi. Ortaya çıkan tablo, hem bir algoritmanın ne kadar estetik güç taşıyabileceğini hem de insan sanatçının bilgi mirasının makinelere aktarılabilir olduğunu kanıtladı.
Aynı yıllarda DALL-E, MidJourney, Stable Diffusion gibi modellerin ortaya çıkmasıyla yapay zekâyla sanat üretimi herkes için erişilebilir hâle geldi. Hatta 2022’de Jason M. Allen’ın MidJourney ile oluşturduğu bir eser sanat yarışmasında birincilik kazanarak büyük tartışma yarattı. Bu olay, yapay zekâ estetiğinin insan yapımı eserlerle yarışacak seviyeye geldiğini açıkça gösterdi.
Günümüz Sanatçıları Yapay Zekâyı Nasıl Kullanıyor?
Yapay zekâ artık yalnızca veri üreten bir sistem değil, çağdaş sanatın güçlü bir bileşeni hâline geldi. Refik Anadol’un veri heykelleri ve makine halüsinasyonları, bu teknolojinin sanatın sınırlarını nasıl genişletebileceğini gösteren en güçlü örnekler arasında yer alıyor.
Sanatçının milyonlarca görseli yapay zekâya işleyerek oluşturduğu yeni imgeler, insan algısının ötesine geçen bir estetik dünya sunuyor.
Bunun yanında Mario Klingemann, Alexander Reben gibi isimler görsel sanatlarda yapay zekâyı deneysel biçimde kullanırken, koreograf Wayne McGregor, “Living Archive” projesiyle dans dünyasında makine öğrenimini yaratıcı bir arşiv olarak devreye sokuyor. Bu sistem, geçmiş kuşaklardan alınan binlerce hareketi analiz ederek dansçılara yepyeni koreografik ihtimaller sunuyor.
Peki Yapay Zekâ Bir Sanatçı Sayılabilir mi? Tartışma Bitmedi
Bugün yapay zekâ sistemleri, insan üretimine benzeyen, özgün ve estetik değeri yüksek eserler ortaya koyabiliyor. Ancak sanatın özü yalnızca ortaya çıkan eserde değil, o eseri mümkün kılan insan duygu dünyasında, deneyimde ve niyette yatıyor.
Bu nedenle yapay zekânın “sanatçı” olarak kabul edilip edilemeyeceğine dair sorunun tek bir yanıtı bulunmuyor. Bir kesim, yapay zekânın yalnızca bir araç olduğunu savunurken; diğerleri, bu sistemlerin yaratıcı özerkliğinin giderek güçlendiğini ve gelecekte bağımsız bir sanatçı kimliğine sahip olabileceğini düşünüyor.
Görünen o ki, yapay zekâ ile sanat arasındaki ilişki önümüzdeki yıllarda daha da derinleşecek. Tartışmanın kendisi ise tıpkı sanatın doğası gibi, canlı ve değişken kalmaya devam edecek.
Kaynak: Zeki Ersin Yıldırım
Bakmadan Geçme