• Haberler
  • Güncel
  • Sessiz Çocuklar Alarm Veriyor: Utangaçlık mı, Yoksa Sosyal Kaygı mı?

Sessiz Çocuklar Alarm Veriyor: Utangaçlık mı, Yoksa Sosyal Kaygı mı?

Okulda veya sosyal ortamlarda sessiz kalan çocuklar genellikle 'utangaç' olarak nitelendirilir. Ancak uzmanlara göre bu tanımlama her zaman doğru olmayabilir. Çünkü bazı çocukların sessizliği, doğuştan gelen bir kişilik özelliğinden değil, fark edilmemiş bir sosyal kaygı bozukluğundan kaynaklanabiliyor.

Utangaçlık ile Sosyal Kaygı Arasındaki Fark Nerede Başlıyor?

Dr. Baydur, utangaçlığın ve sosyal kaygının birbirine karıştırıldığını vurguluyor. Utangaç çocuklar genellikle yeni bir ortama girdiklerinde kısa süreli bir çekingenlik yaşar, ancak zamanla adapte olurlar. Sosyal kaygı bozukluğu olan çocuklarda ise bu durum kalıcı hale gelir ve yaşam kalitesini ciddi şekilde etkiler.
Baydur, bu farkın anlaşılabilmesi için belirtilerin süresine, şiddetine ve çocuğun günlük yaşamındaki etkilerine dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor. “Eğer çocuk, altı aydan uzun süredir sosyal ortamlarda kaçınma davranışı gösteriyor, arkadaş ilişkilerinden uzaklaşıyor ve sınıfta söz almaktan kaçınıyorsa, bu artık basit bir utangaçlık değil, sosyal kaygı bozukluğudur” diyor.

Görmezden Gelinen Sinyaller: Çocuklar Nasıl Yardım Çağrısı Veriyor?

Sosyal kaygı yaşayan çocuklar genellikle beden diliyle sinyaller verir. Dr. Baydur, bu çocuklarda mide bulantısı, terleme, yüz kızarması, kalp çarpıntısı gibi fiziksel tepkilerin sık görüldüğünü belirtiyor. Özellikle sınıf içinde sunum yapma, doğum günü etkinliklerine katılma ya da öğretmenle konuşma gibi basit durumlar bile çocuk için yoğun stres kaynağı olabiliyor.
“Yanlış söylersem rezil olurum” düşüncesi, çocuğun iç dünyasında baskın hale geliyor. Bu durum yalnızca okul başarısını değil, arkadaşlık ilişkilerini de olumsuz etkiliyor. Baydur, bu belirtilerin görmezden gelinmemesi gerektiğini, ailelerin ve öğretmenlerin bu tür sinyalleri erken fark ederek destek arayışına girmesinin kritik olduğunu vurguluyor.

Ebeveyn ve Öğretmenlere Görev Düşüyor: Kıyaslamak Yerine Anlamak

Dr. Baydur, sessiz çocuklara karşı baskıcı veya kıyaslayıcı bir tutum sergilemenin kaygıyı artırdığını ifade ediyor. “Çocuğa ‘Neden konuşmuyorsun?’ demek veya kardeşiyle kıyaslamak onu daha da içine kapatır. Bunun yerine, ‘Zorlanıyor olabilirsin, bu çok normal’ gibi kabul edici ifadeler çocuğa güven kazandırır” diyor.
Ailelerin çocuklarına konuşma baskısı yerine güvenli bir iletişim alanı sunması gerektiğini vurgulayan Baydur, yazı, resim, müzik ve oyun gibi alternatif ifade yöntemlerinin de çocuklar için terapötik bir etki yaratabileceğini belirtiyor. Küçük sosyal adımların övülmesi, çocukta “başarabildim” duygusunu güçlendirerek sosyal cesaretin gelişmesini sağlıyor.

Aile İçi İletişim: Özgüvenin Temeli Evde Atılıyor

Sosyal kaygı bozukluğunun kökeninde çoğu zaman aile içi iletişim biçimi yatıyor. Dr. Baydur, aşırı baskıcı, eleştirel veya koruyucu aile tutumlarının çocukta “yetersizlik” duygusunu pekiştirdiğini söylüyor.
“Sürekli eleştirilen veya beklentileri karşılayamama korkusuyla büyüyen çocuk, topluluk önünde hata yapmaktan çekinir. Oysa destekleyici bir aile ortamı, çocuğun özgüvenini besler” diyor. Ailelerin çocuklarına yaşına uygun sorumluluklar vererek başarı duygusunu pekiştirmesi, sosyal becerilerin güçlenmesine katkı sağlıyor.

Ekran Çağında Sosyal Beceriler Geriliyor

Dijitalleşmenin etkisiyle çocuklar artık yüz yüze iletişimden çok ekran üzerinden etkileşim kurmayı tercih ediyor. Baydur, ekranın bazı durumlarda utangaç çocuklar için başlangıçta güvenli bir alan sağlasa da uzun vadede sosyal kaçınmayı pekiştirdiğini belirtiyor.
Araştırmalar, ekran süresinin artmasıyla yalnızlık hissi, düşük özsaygı ve kaygı seviyelerinin yükseldiğini gösteriyor. Bu nedenle ailelerin, çocuklarına yüz yüze etkileşim kurabilecekleri ortamlar sağlaması büyük önem taşıyor.

Sessizliği Duyabilmek: Görünmeyeni Fark Etmek

Uzmanlara göre, her sessizlik huzurun göstergesi değildir. Bazen bir çocuk, konuşarak değil sessizliğiyle yardım çağrısı yapar. Baydur, “Önemli olan o sessizliğin dilini anlayabilmektir. Çocuk konuşmuyorsa, belki de kimse onu dinlemiyordur” sözleriyle farkındalık çağrısında bulunuyor.
Uzmanlar, çocukların sessizliğini yalnızca bir karakter özelliği olarak değil, dikkatle dinlenmesi gereken bir mesaj olarak görmenin hayati olduğunu vurguluyor.

Kaynak: Zeki Ersin Yıldırım

ERTV Malatya - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!

Bakmadan Geçme

WhatsApp İhbar Hattı
05443281444
ÇEKİN, GÖNDERİN, YAYINLAYALIM!