- Haberler
- Dünya
- Bozkırın Kayıp Şehri Gün Yüzüne Çıktı: 3.500 Yıllık Dev Bronz Çağı Yerleşimi Dünyayı Şaşkına Çevirdi
Bozkırın Kayıp Şehri Gün Yüzüne Çıktı: 3.500 Yıllık Dev Bronz Çağı Yerleşimi Dünyayı Şaşkına Çevirdi
Kazakistan bozkırlarında yürütülen arkeolojik çalışmalar, bölgenin tarihine dair bilinen pek çok bilgiyi altüst edecek nitelikte yeni bir keşfi ortaya çıkardı. Arkeologlar, tam 140 hektarlık bir alana yayılan, son derece planlı biçimde inşa edilmiş devasa bir Bronz Çağı şehrinin kalıntılarını açığa çıkardı.
Bronz Çağı Bozkırlarında Şaşırtan Bir Medeniyet İzleri
University College London (UCL), Durham Üniversitesi ve Toraighyrov Üniversitesi iş birliğiyle yürütülen uluslararası araştırma, bozkır kültürüne dair bugüne kadar kabul edilmiş pek çok görüşü sorgulatıyor. Şehrin mimari düzeni, göçebe olarak bilinen bu toplumların aslında kalıcı ve son derece organize yerleşimler kurabildiğini gösteriyor.
Kazılar sırasında ortaya çıkarılan yapılar, iki sıra halinde dizilmiş dikdörtgen toprak yükseltiler üzerine inşa edilen çok odalı evlerden oluşuyor. Bu evlerin düzeni, şehir planlamasının gelişmiş olduğunu kanıtlıyor. Yerleşimin merkezinde bulunan büyük yapı ise diğer tüm yapılardan iki kat büyük. Uzmanlara göre bu alan dini törenlerin gerçekleştirildiği bir yapı, toplu buluşma merkezi ya da nüfuzlu bir aileye ait konut olarak hizmet vermiş olabilir.
Araştırmanın baş yazarı Dr. Miljana Radivojević, keşfi değerlendirirken “Semiyarka, bozkır toplumları hakkındaki tüm bilinenleri yeniden düşünmemizi sağlıyor. Göçebe olarak tanımladığımız toplulukların böylesine gelişmiş şehirler kurabileceğini kimse beklemiyordu” açıklamasında bulundu.
Bölgenin En Güçlü Metalürji Merkezlerinden Biri Ortaya Çıktı
Keşfin en dikkat çekici yönlerinden biri, yerleşimin içinde tespit edilen büyük ölçekli metal üretim alanı oldu. Şehrin güneydoğusunda bronz üretimi için ayrılmış geniş bir endüstriyel bölge belirlendi. Alanda döküm kapları, cüruf parçaları ve bronz eserler bulundu. Bu bulgular, yerleşimde sistematik ve yoğun bir keçim üretiminin yapıldığını ortaya koyuyor.
Tunç Çağı’nın en önemli teknolojik faaliyetlerinden biri olan metalürjinin burada bu denli gelişmiş olması, Semiyarka’nın bölgedeki ekonomik ve kültürel rolünü bir kez daha gözler önüne seriyor. UCL ekibine göre bu yerleşim, Avrasya bozkırında bronz üretimiyle ilgili elde edilmiş en güçlü arkeolojik kanıtları sunuyor.
Daha önce yalnızca Askaraly adlı geç dönem bir yerleşim, kalay üretimiyle ilişkilendirilebilmişti. Semiyarka’nın ise bronz üretimini büyük ölçekli şekilde gerçekleştirdiği anlaşılıyor.
Ticaret Ağlarının Kavşağında Kurulmuş Stratejik Bir Şehir
Semiyarka’nın seçildiği yer de oldukça anlamlı. Yerleşim, İrtiş Nehri üzerinde geniş bir görüş açısı sunan yüksek bir noktaya kurulmuş. Şehrin adı ise çevresinde uzanan “Yedi Vadi”den geliyor. Bu stratejik konum, hem ticaret yollarına hâkim olmayı hem de bölgesel güç olmayı kolaylaştırmış görünüyor.
Yerleşim, Altay Dağları’nda bulunan bakır ve kalay yataklarına yakınlığı nedeniyle metal ticareti açısından önemli bir merkez haline gelmiş olabilir. Kazılarda bulunan eserlerin büyük kısmı Alekseevka-Sargary kültürüne ait. Ancak bazı nesneler, buradaki halkın Cherkaskul kültürü ile de temas kurduğunu gösteriyor. Bu durum, Semiyarka’nın bölgesel etkileşimlerin kesiştiği bir merkez olduğunu ortaya koyuyor.
Gelecek Kazılar Daha Fazla Sır Ortaya Çıkarabilir
Araştırma ekibi, Semiyarka’nın sırlarının henüz küçük bir bölümünün çözülebildiğini belirtiyor. Metal üretim tekniklerini, ticaret ağlarını ve toplum yapısını daha iyi anlamak için kazı çalışmaları devam edecek. Ayrıca şehre bağlı olabilecek mezarlık alanları ve daha küçük yerleşimlerin de incelenmesi planlanıyor.
Bilim dünyası şimdiden Semiyarka’nın, Avrasya bozkırlarının Bronz Çağı’na dair tüm bilinenleri yeniden şekillendirebilecek bir keşif olduğunda hemfikir. Bu büyük yerleşim, göçebe kültürün sanıldığı kadar basit olmadığını, aksine sosyal organizasyon, mimari ve üretim açısından oldukça gelişmiş bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Bu nedenle Semiyarka, önümüzdeki yıllarda arkeoloji literatüründe özel bir yere sahip olacak gibi görünüyor.
Kaynak: Zeki Ersin Yıldırım
Bakmadan Geçme