Çocuklar Arasında Sessiz Savaş: Zorbalık Artık Her Yerde

Okullarda yaşanan zorbalık artık yalnızca fiziksel şiddetle sınırlı değil. Günümüzde öğrenciler arasında yayılan dedikodular, alaycı söylemler ve dijital ortamda paylaşılan görseller de aynı derecede yıkıcı etkiler yaratıyor.

Zorbalığın En Sık Görüldüğü Yer: Okul ve Çevresi

Zorbalık, özellikle okul çağındaki çocuklar arasında sıkça rastlanan bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Dr. Dinçer, bu davranışların genellikle okul bahçesi, sınıf ortamı ve öğrencilerin toplandığı sosyal alanlarda ortaya çıktığını ifade ediyor. Zorbalık, güç dengesizliğini kullanarak bir öğrencinin diğerine üstünlük kurma çabası şeklinde gelişiyor. Bu durum yalnızca mağduru değil, çevresindeki tanıkları da olumsuz etkiliyor. Uzmanlar, okul yönetimlerinin bu konuda sistematik farkındalık çalışmaları yürütmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Zorbalığın Üç Yüzü: Fiziksel, Sözlü ve Sosyal

Zorbalığın temel olarak üç biçimde ortaya çıktığını belirten Dinçer, bu türleri fiziksel, sözlü ve ilişkisel-sosyal olarak sınıflandırıyor. Fiziksel zorbalık, doğrudan şiddet içeren eylemleri kapsarken; sözlü zorbalık, bir öğrencinin görünümü, ailesi veya kültürel özellikleriyle alay edilmesi şeklinde gerçekleşiyor. Sosyal veya ilişkisel zorbalık ise mağdurun arkadaş çevresinden dışlanması, hakkında dedikodu yapılması ya da grup içi itibarsızlaştırma çabalarıyla kendini gösteriyor. Bu tür saldırılar genellikle mağdurun kendine güvenini zedeleyerek, sosyal izolasyona yol açıyor.

Dijital Zorbalık: Yeni Neslin Görünmeyen Düşmanı

Teknolojinin yaygınlaşmasıyla birlikte zorbalık dijital platformlara da taşındı. Özellikle pandemi döneminde artan ekran süresiyle birlikte çocuklar sosyal medya ve çevrimiçi oyunlar üzerinden yeni bir tehlikeyle tanıştı: dijital zorbalık. Dr. Dinçer, bu tür davranışların internetin kalıcılığı nedeniyle diğer zorbalık biçimlerinden daha tehlikeli olduğuna dikkat çekiyor. Fotoğraf paylaşımı, hakaret içeren mesajlar ve izinsiz video yayınları gibi eylemler, çocukların özgüvenini sarsıyor ve uzun vadede ciddi psikolojik travmalara neden oluyor.

Cinsiyet Farkı: Kızlar Dijital, Erkekler Fiziksel Zorbalıkla Karşılaşıyor

Uzmanlar, zorbalığın cinsiyetler arasında farklı şekillerde görüldüğünü belirtiyor. Erkek öğrenciler genellikle fiziksel ve sözlü zorbalığa daha yatkınken, kız öğrenciler sosyal dışlanma ve dijital zorbalığa maruz kalıyor. Özellikle siber zorbalık vakalarında kız çocuklarının daha fazla hedef haline geldiği gözlemleniyor. Bu durum, toplumsal cinsiyet rolleriyle birlikte değerlendirildiğinde, empati eğitiminin önemini bir kez daha gündeme getiriyor.

Zorba, Mağdur ve Seyirci Üçgeni

Dr. Dinçer, zorbalık sürecinde sadece iki tarafın değil, aynı zamanda üçüncü bir grubun da yer aldığını belirtiyor: seyirciler. Bazı öğrenciler olaylara doğrudan karışmasalar da sessiz kalarak zorbalığın devamına zemin hazırlıyor. Uzmanlara göre, çocukların 'karışma' telkinleriyle yetiştirilmesi yerine, yanlış davranışlar karşısında ses çıkarma bilincinin kazandırılması gerekiyor. Ayrıca bazı çocukların hem mağdur hem zorba olabildiği, yani güç kazandıktan sonra aynı davranışları tekrar edebildiği belirtiliyor.

Zorbalığın Ruhsal İzleri: Kaygı, Depresyon ve İzolasyon

Zorbalığın yalnızca kısa vadeli değil, uzun süreli psikolojik etkiler bıraktığı biliniyor. Mağdur öğrencilerde genellikle okuldan soğuma, iştahsızlık, kaygı, depresyon ve intihar düşüncelerine kadar uzanan duygusal çöküntüler gözlemleniyor. Zorbalık yapan çocuklar da farklı şekilde zarar görüyor; dürtü kontrolü düşük, empati yoksunu ve ilerleyen yaşlarda suça eğilimli bireyler haline gelebiliyor. Bu durum, zorbalığın yalnızca mağdurları değil, failleri de olumsuz biçimde etkileyen çift yönlü bir süreç olduğunu gösteriyor.

Eğitim, Empati ve Aile Desteğiyle Mücadele Mümkün

Uzmanlar, zorbalıkla mücadelede en etkili yöntemin okul, aile ve toplum işbirliği olduğunu belirtiyor. Okullarda zorbalığa dair farkındalık programları düzenlenmesi, öğretmenlerin öğrenci davranışlarını yakından takip etmesi ve ebeveynlerin çocuklarıyla sürekli iletişim içinde olması büyük önem taşıyor. Çocuklara empati kurmayı öğreten sosyal etkinliklerin artırılması da, bu görünmez tehlikenin önüne geçmekte etkili olabilir.

Dr. Tuğba Ayçiçek Dinçer'in de vurguladığı gibi, 'Zorbalığa maruz kalan çocuk yalnız bırakıldığında kendini değersiz hisseder.' Bu nedenle, ebeveynlerin ve eğitimcilerin çocuklara güvenli bir iletişim alanı yaratması, okul ortamında barış kültürünün yerleşmesi için hayati bir adım olarak görülüyor.

Kaynak: Zeki Ersin Yıldırım

Bakmadan Geçme